Monday, February 26, 2007

çıkarın beni burdaaağn

aaAAaaaAa bu ne beee.. istemiyorum ben çalışmak falan. evimde huzurla kahvaltı yapmak saatlerce pijamalarımla oturmak hiç çıkmadan yataamda tv izlemek istiyorum. çalışmak bişileri idare etmek bana göre diil aaa.. evimin kadını çocuklarımın anası olmak istiyorum. hiç olmadı bi lorelai gilmore bi rory gilmore olmak istiyorum. neyim eksik benim onlardan. hızlı konuşmaksa hızlı konuşmak, seri ve anlaşılmaz cümle kurmak hepsi bu bünyede mevcut. neden sabah uyanıp ayh bugün de önce çıkıyım bi starshalowda (evet öyle yazılmıo) geziyim gidip 8 fincan kahve içiyim ben yolda yürürken arkamda müzik çalsın modu yaşayamıorum ben yaaaa.. ya da neden benim how i met your motherdaki gibi ayrılıp ayrılıp barıştığım ama hiç vazgeçemediğim bi sevgilim yok. neden bana birisi gidip o mavi şeyden almıo.. nedeeeen amaa yaaa neden ben de dizi gibi yaşayamıorum. isyankar ve bir o kadarda hırslıyım bugün. sonu nereye varıcak oldukça merak ediyorum. ayrıca bu postu atarken bir kez daha okumayı planlamıyorum zira bi okadar saçma olduğu için büyük ihtimalle kendimi engelleyemeyebilirim. susuyorum ve gidiorum. makyaj yaparak kendini iyi hisseden bir insan oluciim az sora. biri beni durdursun. bu kabusa son versin. evimde mutlu ve huzurlu, şirinlerle beraber yaşıyım. ayrıca o kargamel diil gargamel. ah be çizgi film izlemeyi de özlemişim bak şimdi düşündüm de. çıkarın beni burdan ben deli diilim.

Sunday, February 25, 2007

mahrem

kırk yamalı tek iplikli şaman kisvesi gibiydi
ayna kırıklarındaki aksi
İpliği çekince dağılacaktı, dağıldığında bile bir aradaydı.
gelişigüzel saçılmıştı,
gelişigüzelliğinde bir nizam vardı.
sonsuzdu zaman, sınırsızdı mekan
öyleyse bu kalıpta niçin sıkışıp kalmıştı?
makası aldı ve
ismiyle mühürlenmiş hikayeyi kırptı;
kırpıkları zamanlara ve mekanlara saçtı.

bir başka zamanda,
çok çok sonra ya da pek yakında,
ve bir başka mekanda,
çok çok uzakta ya da hemen burada
bir daha dönmemek üzere bu dünyaya
hemen şimdi yok olmalıydı.



*koteyşında sınır tanımam, tanıyanı sevmem.

Saturday, February 24, 2007

42

-hayatın anlamı?
-42
-tamamiyle

Wednesday, February 21, 2007

pause

pause'da yaşamayı sevmeye alışmaya önemsememeye başlama durumu.. (evet bigün ben de cümle kurabilicem)
push the button!

(herşeyin akıp geçmesini bitmesini beklemek, etrafınızda dönen dünyaya sabitlenip sadece olduğunuz yerden bakmak, aklın kafanın beynin rahat olması. sakinleşmek durulmak, kabullenmek.)

Tuesday, February 20, 2007

apple


renk


bu sıkıcı havadan ağız büzerek kurtulma çabası.. uyuz diil benim blogum. ayrıca koteyşın seviyorum. ayrıca dünya tarihi kitabını okıyıp herkesten kültürlü olucam. evet inanıorum. EFENDİLER!!!!!

Douglas Adams;

  • I may not have gone where I intended to go, but I think I have ended up where I needed to be.
  • Nothing travels faster than the speed of light with the possible exception of bad news, which obeys its own special laws.
  • The major difference between a thing that might go wrong and a thing that cannot possibly go wrong is that when a thing that cannot possibly go wrong goes wrong it usually turns out to be impossible to get at or repair.

Monday, February 19, 2007

21

all i need is 21 days?

hiç..

bu şehirde tek başıma, o hiç biyere ait olamayanların kendilerini buldukları yerde kocaman bi hiçlik, biraz yaşanmışlık biraz hayal, biraz kırıklarım ve hissizliğim. sonradan vurmasını beklediğim gidişlerin hiç değişmez boşluğu. . o ansız acılar olmasa yaşadığımı hissettiren belki sadece varlığımı anlamak için kanatıcam yaralarımı. kocaman bi hiçlik.. unutulacaklar, insan bu kadar mı kolay alışır. ne zaman parçam oldu bu benim. ne zaman bu rutine kapıldım. ne zaman hep kaçtığım hep uzak durduğum inancın içine bi kez daha gözümü kapayıp girdim. inancımı kaybettim, alışık olduğum bu şehirde alışık olduğum "bana" , geri dönüş yolculuğuna tek başıma başlıyorum yine. korkmuyorum, üzülmüorum. belki benden götürdüğün tek şey olan inancım zaten bana ait diildi..

ve hiç bişey hissetmiyorum..

Sunday, February 18, 2007

kinyas & kayra

Kabul etmeliyim ki altı milyar insanın yerine düşünüyorum. Altı milyar insan adına yaşıyorum. Ben öldüğümde altı milyarda ölmüş olacak. Şimdilik hayattayım. Korkmaya gerek yok! Günahlarınızı ben unuturum. Siz işlemeye devam edin…

İçi ne kadar doldurulursa doldurulsun ,yine de hafiftir hayat.çünkü altı deliktir.delikse ölümdür! bütün kazançlar bu delikten akıp gider..

O kadar istedim ki gerçek bir duyguyu içimde hissetmeyi! Eğer pişmanlık hissedersem devamı da gelir, diyordum kendime. Sevmeyi bile öğrenebilirim yeniden, diyordum. Yeniden bir insan olabilirdim. Ama şimdi anlıyorum ki benim için artık çok geç. Ne bir pişmanlık duyuyorum, ne de gözpınarlarım ıslanıyor. Hiçbir şey hissetmiyorum. Hiçbir şey...

Wednesday, February 14, 2007

an itibariyle..

kendimi film izlemeye, kitap okumaya ve de yemek yemeye adamış bulunuyorum. yemek ve tatlı yapmak da bu karara dahil olup yosun haplarım sayesinde hiç kilo almıycağımı düşünmekteyim.

ayrıca nası bi insanım ki ben aldığım 3 kitabın sadece birini bitirmiş bir diğerinin de yarısını okuyabilmişim bi ayda. ne biçim sosyologsun demezler mi adama?

ayrıca (evet ikinci ayrıca) akıl sağlığımın tehlikede olduğunu düşünmekle beraber bu konuda herhangi bir önlem almayı planlamamaktayım, zira 24 yıldır bu bünyenin bu gibi durumlarda kullanacağı bi taktik geliştirmiş olmasını umuyorum. geliştirmediyse ve bu şekilde bi bünyem olduğu ortaya çıkarsa da o bünyeyle herhangi bi temasta daha bulunmayı düşünmüorm. (evet kendi bünyemden uzaklaşma kararı olabilir bu.. bilmiorum ben de anlamadım yazarken. )yaşama bakışım ve olayları değerlendirişim bu şekildeyse değerlendirmiyorum ulan ben olay falan. bakmıorum da. yaşamaya kanalize oluyorum, durum değerlendirmesi insanı modumu devam ettirmiyorum. bünyeme kurban olıyım(run gözde run) (bir çelişkiden diğerine nasıl koşulur?) (çelişkiler arasında alınan yollar bir yakınlaşma unsuru mudur?)(zihinsel olarak koşarken bi insan zayıflar mı?) (koşarak kendimden ne kadar uzaklaşabilirim?)

Sunday, February 11, 2007

rüya

rüyalar gerçek yaşamı farkedebilmemiz içindir. uyandığımızda gerçeği daha sağlam algılarız. hiç rüya görmemiş olsak gerçek bu kadar yalın ve dokunulabilecek kadar net olur muydu?

Saturday, February 10, 2007

reconstruction

if you're my dream, i'm yours..

Wednesday, February 7, 2007

liseee

karnım ağrıo şu an gülmekten. tam bi saat ağlama krizi boyutunda kahkaha attım. nasıl güzel geçmiş benim lise yıllarım ya. nursenle esra az önce bendeydi. eski günlüğümü okuduk. o kadar anlamsız ki bisürü şey. ben ondan hoşlanıyorum o da benden ama o şuyla çıkıo falan die bi sürü aptal cümle var ahaha. hatta "annem aydın çarşısına gitmemi istedi, bende neden olmasın diye düşündüm" die bi cümle kurmuşum. hahah hangi gerizekalı çocuk neden olmasın diye düşünür ya. annen demiş gidiceksin işte. hele o basket maçları, evde verilen yılbaşı partileri. mesela 97 yılına önce benim ananemin evinde sora da erenlerde devam eden bi parti silsilesinde girmişiz. acaip güzel yıllarmış kesinlikle..

Tuesday, February 6, 2007

amat..


Amat; İbranice'de "gerçek" demektir.
"ilk kez öldürdüğünde bir değil sanki bin kişiyi öldürmüş gibi olursun. yeni doğmuş ve annesi tarafından emzirilen o bebeği öldürmüşsündür. babasının başını okşadığı o çocuğu da, bir genç kıza aşkını ilan eden o delikanlıyı da zavallı bir kadının kocasını da, savaşa giderken ailesi tarafından uğurlanan o masumu da... bütün bu kişileri öldürmüş olursun. ikinci kez birini öldürdüğünde alt tarafı bir tek kişiyi öldürmüşsündür. üçüncü kez ise kimseyi öldürmüş sayılmazsın"

Friday, February 2, 2007

çocuk..

bazen oğlan çocuu olmam gerektiğini düşünüorum. ya da hep bi oğlan çocuu olarak kalıcağımı. anladım ki ben tam kendimi koca kız! gibi hissetmeye başlayıp o şekilde davranırken bi anda eh bu ne be kaprisli misin sen cevabı gelince direk savunmaya geçip oğlan çocuu moduna geri dönüorm. evet böyle daha rahatım belki bilmiorm. belki bigün büyür bu moddan çıkarım belki. rahatsız mıyım onu da bilmiorm. aman be ben pek bişi bilmiorm zaten bu aralar. anladığım şeyler yanlış ya da farklı çıkıo. en iyisi her zaman beklentiyi en altta tutmak. galba bu aralar gözden kaçırdığım nokta bu.