Sunday, December 12, 2010

pasif depresif.

hani buzdolabini acar icine bakar dakikalarca da ne istedigine karar veremezsin ya. iste ben de hayata oyle bakiyorum uzun bi suredir. hep yanlis seyleri sectigim icin de durmadan kilo aliyorum sanki. her pazartesi diyete baslamak gibi her ay kendimi iyi hissedip herseyin duzelicegini hissediyorum. ama hep bi hata yapip en basa donuyorum. hep kendimi mutsuzluga surukluyorum. oldugum yerde kaybolmak istiyorum bi anda. oldugum hic bi yerde mutlu olamiyorum. hep bi hata yapiyorum. hep ayni seyleri yasiyorum. 28 yasinda hata yapmak normal eminim bundan. ama yapilan hep ayni hatalarsa buyuk bi terslik yok mu bunda? kendimi suclamak degil de bu ne yaptigini bilip neyi yanlis yaptigini bilip duzeltmemek bi turlu. kotu ruyalarin icinde donup dolasip uyanamamak. 
en korkutucusu da bunun bi hayat surebilecegini farketmek. 
yalnizliktan hic bahsetmiyorum bile. ben secmedim mi bunu? ben bilincli, bilincsiz tercihlerimle bu noktaya gelmedim mi? her elim yandiginda, izi gecince atese kosarak gitmedim mi? etrafimdaki insanlari ben uzaklastirmadim mi?
insanin en zor iliskisi kendiyle iste. biriyle mutsuz oldugunda ondan uzaklasmak kolay. ama kendinle mutsuz olup her sabah kendinle uyanmak. 
ben kendime uzakken, baskalarina nasil yaklasabilirim. her yaklastigimi bi anda kotu hatiralara cevirebildigimi bildikten sonra. 
ben hergun buzdolabinin karsisina gecip ne istedigime karar vermeye calistikca icindekiler de aziliyor. en sonunda tuketicek bisi bulamamak cok yakin. 

bunu yazarken bu caliyodu : regina spektor - apres moi.

Thursday, July 22, 2010

never ending story

Bugüne kadar okuduğum bütün kitapları tekrar okumak istiyorum. Kafamın içini cümlelerle, bilgilerle doldurup patlayana kadar hayal kurmak.

ha bi de güzel kızlardan nefret ediyorum.


Tuesday, July 13, 2010

annem

28 yildir beni uyandirmak icin benden once uyanan bi annem var. her yemege baslamadan once ben yedim mi diye dusunen, canim ne istiosa gecenin 3 u de olsa kalkip hazirlayan, portakallari sirf ben seviyorum diye yuvarlak dograyan bi annem. (menemene biber bile koymaz ben sevmiyorum diye.) her haftasonu erkenden kalkip bana kahvalti hazirlar. istanbulda ilk eve tasindigimda gidip butun esyalarimi kendi parasiyla alan, valla sonra odiycem anne dedigimde hafiften gulumseyip hic odemiycegmi bilen. sarhos olup eve geldigimde ben agliosam oturup benle aglayan, nolcam ben anne dedigimde sen herseyin en guzeline layiksin diyen. ilk hatira defterimde bile bana once durust ve dogru bi insan ol, yalandan uzak dur yazan. bugun bana ufacik bi hediye aldi. belki yillar sonra kullanilmayip atilacak. ama onun hep kendinden once beni dusundugunu, hep uykusundan benim icin uyandigini hatirlatacak. biliyorm ben hic onun gibi olamiycam, hic onun kadar fedakar. aslinda ben hic ona layik bi cocuk olamiycam galiba. dogumgunum yaklasirken yine anladim ki o bana can vermemis aslinda canini vermis bi taraftan. iyi ki varsin anne, iyi ki dogdun. 

Sunday, May 23, 2010

sooo normal.

çok canım acıyo bazen, göstermiyorum. bazen de bas bas bağırıyorum bakın ben çok üzgünüm diye ama işte onlar biraz yalandan oluo sanırım. ben ne zaman çok üzülsem kaçmak istiorum. kimse görmesin istiorum. sırf başka şeylere de üzülüp asıl üzüntümü unutmak için hatalar yapıyorum. suni mutsuzluklar yaratıorum kendime.
istediğim hiç birşeyin gerçekleşmediği bugünlerde kafamın üzerindeki yağmur bulutumla başbaşa kalmak istiorum. ki başkalarından gerçekleri saklamak için gereksiz üzüntü kaynakları yaratmıyım kendime (ya da onlara).
otururken bi yerde bazen çığlık ata ata bağırmak istiyorum bana bakan suratlara. "anlamıo musunuz çok mutsuzum ben" die. "çok canım yanı anlamıo musunuz? görülmüo mu gözlerimin 10 dkda bir yerli yersiz doluşu."
sorsalar söyleyecek sebebim anlatıcak derdim yok. çünkü kimse kimsenin mutsuzluğunu anlayamaz. benim sebeplerimi ben bile anlayamazken başkasına nası anlatırım.
geçer diye beklemekten yorulup uykuya sarılıyorum, yorganım bile kayıyor üstümden. tutunamıyorum bugünlerde hiç bişeye, uyanmaya sebep bulamıorum.


ve siz insanlar bazen gerçekten çok sıkıcısınız.

Friday, May 21, 2010

şşt! sakın ses yapma.









sabah uyanıp kahvaltı yapmak, sonra kitabımı okuyup, bahçede uyuyakalmak istiyorum. çok mu şey istiyorum bu hayattan?

Friday, May 14, 2010

bir hikayenin daha sonuna gelirken..

çok şey istiyorum bu ara hayattan. çok şey bekliyorum. bırakıp gitmek istiyorum herşeyi. yeniden başlamak ama hersabah yeniden başlamak istiyorum. yeni yerler, yeni insanlar tanımak, her gün aynı şeyleri yapmamak istiyorum. cuma' nın cuma olmadığı, pazartesi' nin pazartesi olmadığı günler yaşamak istiyorum. uyandığımda yaptığım sıralı şeyleri akşama kadar devam ettirmek, akşam yatağa yarın ne yapacağımı bilerek girmek istemiyorum. bir kere duyduğum heyecanı aylarca yaşatmaya çalışmak yerine, her adımımda yeni bir şeye heyecanlanmak istiyorum.
aklıma takılan sorular, bırakılıp gidilemeyecek insanlar olmasın istiyorum. sadece bir adım atmak arkasında hiç soru sormamak istiyorum.


Friday, May 7, 2010

Nothing is real, everything is possible.


As long as you don't choose, everything remains possible.

Sunday, May 2, 2010

zaman su gibi akar.

kısa zamanda yaşanan 3 büyük değişiklik.

1. modadan ayrılış.






















2. barcelona' ya gidiş.
















3. barcelona' dan dönüş.






















*evet orda de'nin tırnağı var.

ben şimdi ordan oraya savrulmıyım da kimler savrulsun.

Tuesday, April 27, 2010

its important to know.

saatle uyuyamam.
corapla uyuyamam.
isik aciksa uyuyamam.
yattigim odanin kapisi aciksa uyuyamam.
uyudum mu uyanamam.

uyku en guzel bisi. hic bisi dusunmeyiz uyurken. kotu ruyalari hemencecik unuturuz.
peki ya biz aslinda uyuyan birinin ruyalariysak, o uyaninca biz uyudugumuzu saniyosak.
hadi onu gectim aslinda bu yasadiklarimiz bizim ruyalarimizsa ve ruyalarimiz gercek hayatsa.

yaa insan 10 gun ac kalip, bi de bunalimdaysa en cok uyku dusunuyor.
iyi uykular balim.

Saturday, February 20, 2010

sinema seysi

sinema insani degilim evet. sinemada obsessif bi insan oluyorum. (baska yerlerde de oluyorum aslinda) anlayamiorum insanlari. etrafimda birileri konusuosa, sacma sacma tepkiler veriyosa yada bisiler yiyosa film nekadar guzel olursa olsun direk onlara kitleniorum. resmen zehir oluo o anlar benim icin. bi kac kere sinemada izliyip bu sebeplerden bisi anlayamadigim filmi alip evde tekrar seyrettigim bile oldu. cesit cesit insan var tabi. bazilarinin sinemaya sadece misir yiyip bisiler icmek ve bunu yaparken de sekiz yuz ayri hareket yapmak icin geldigini dusunuyorum. hele bi de onundeki ciftse kizin adama dogru kayma hareketi yuzunden senin bildigin boynun oturdugun yere dogru alakasiz bi aci yapmak zorunda kalio. sora saatlerce agri cekiosun. hayir anlamiorum adama sufle mi veriosun da her 10 dk da bi kulagina bisi soyluosun. cok komik ya da ilginc bisi varsa anlar zaten adam. yanindakinin zekasina azicik guven. bi de kendini filmdeki her sahneye tepki vermek zorunda hissedip tisslayip, gulup, yorum yapanlar var. ben ananemle de bu yuzden hic tv izlemezdim. herkes yorumunu icinden yapsin arkadasim. kollektif olaylarda takilicak kitlenicek cok sey bulabildigim icin asil olaya odaklanamiyorum ben. halbuki evde oyle mi? uzatiosun ayaklarini, canin istediginde kalkiosun cay yapiosun gelip kaldigin yerden devam ediosun baktin film sarmadi uyuyup uyanip tekrar deniosun. ha bi de film cikisinda filmi anlamayip yaa orda nolduu dien kizlar ve erkek arkadaslariyla(tam tersi de gecerli), yaa bence guzeldi abi diyen heyecanli insanlarin konusmalarina maruz kalmiosun. daraliorum ben cidden sinemada. uzgunum ama itiraf etmem gerekiodu.

Tuesday, February 9, 2010

someone call the ambulance

simdi acik konusuyim hic bi sevgililer gunune sevgilimle girmedim. belki o yuzden konsepte bu kadar uzagim. ben zaten normalde iki insanin birbirini sevmesini de pek anlayamayan bi yapiya sahibim. yani biraz utopik gelio o birbirinin gozun icine bakip bal cicek bocek olan ciftler. insanlarin birbirini (hem de ayni anda) bu kadar sevebileceklerine inanmiyorum belki de. bilemiyorum. ask denen sey ego tatmini ve heyecansa bu durumda illa birinin +1 daha fazla sevmesi gerekio. tabi bunlar benim tamamen iliski kavramina baya uzaktan bakan bi insan olmamla da alakali olabilir. belki kendini cok sevmeye de baglanabilir bu ya da tam tersine. ama iste o "sana gelen bana gelsin" olayi baya yalan kanimca. niye bana gelsin yani madem "her ask bitermis bigun, bildim" madem insan yine heyecanlanabilir niye durduk yerde is aliyoruz basimiza dii mi! 
neyse 3 senedir ilk kez bu konuyla ilgili dusunup yazdigima gore artik baya dolmusum. simdi alalede bigun gelio die hediye kovalamaca durumuna girenlere biraz uzak bakiyorum. herhalde bi bildikleri vardir. (yilbasi ayri orda komun bi durum var. herkes herkese hediye alio, halklarin kardesligi durumu) neyse bence hediyenin makbulu zamansiz olanidir. bi de insan kendi yaptigi bisiyi veriosa karsisindakine daha ne ister deli gonul. 

candan ercetinden de alinti yaptim ya tam sevgililer gunu postu oldu. 

dur ben gidip biraz daha cikolata yiyim. 

Monday, January 18, 2010

alright.

..sonra gerçek dünyaya bakıyorum. yani şuan içinde yaşadığıma. öyle garip ki herşey, bi an içinde bulunduğum ortamdan aslında km.lerce uzakmışım gibi hissediyorum. sanki hiç orda olmamışım gibi. hatta bazen rüyalarım karışıyor birbirine. bazen yaşamadığım anıların dejavusuna yakalanıyorum. sanki seneler akıp gitmemiş de ben hep aynı kanepede aynı yeşil battaniyeyle oturuomuşum gibi. sanırım ne istediğini bilmemekle, neye heyecanlanacağını unutmak arasında gelgitler yaşıyorum. tek ait olduğum yer evim, tek arkadaşım kendimmiş gibi.

Friday, January 15, 2010

plan b.

Düzenli hayata geri dönmeye karar verdim.

Thursday, January 14, 2010

şöyle günler.

sabahından itibaren hiç bişi yapmak istemediğin, yataktan sürünerek kalktığın ama yine depresif değil de daha çok mayışık olunan günler. bütün gün boş muhabbetler yapıp, tv izleyip, battaniye altından çıkmaman gerekirken işe geldiğin ve bu moduda herkese hissettirdiğin gereksiz perşembeler.
perşembe de ne güzel bi gündür aslında. saçma ama bi dönem dizilere göre hangi günü sevip sevmediğimi belirliodum. pazarları bombaydı buffy & angel, x files, o gün hiç ne yapıcam derdim olmazdı. sora dizi günlerim biraz kaçtı tabi ama mesela salıya olan sevgim halen 2 guys and a girl and a pizza place'den kaynaklanmaktadır.
bak mesela şu an sırf zaman geçsin diye yazıyorum. akşamlık planımı da ev üzerine kurduğuma göre heyecanlanıcak bugün hiç bir sebebim kalmadı. evi temizlediğim, etrafı topladığım ve hatta kıyafetlerimi bile düzenlediğim için baya sebepsiz bi hayatım var şu an.
boş bakışlarımı seviyorum. evet.



Tuesday, January 12, 2010

Friday, December 25, 2009

selametler.



Sevgili 2009,
Sözlerime başlarken açık konuşacağımı belirtmek istiyorum. Seninle pek iyi anlaşamadık. Normalde senelerimin en azından bir bölümü iyi geçerken sende bu sene pek akılda kalan bir an yaşadığımız söylenemez. (En azından yazın bir bölümü ya da kışın başı eğlenceli geçebilirdi.) Bak cici 2008’ e, Ege’ yi getirmişti.Sanırım bir ayrılıkla başlamandan ilişkimizin pek iyi gitmeyeceği hakkında şüphelenmeliydim. Senenin genelini ev ve iş yerinde geçirmemin dışında bir dönemini de hastanede harcadığımı ve senden bana toplamda 8 dikiş izi kaldığını ise söylememe gerek yok heralde. Bunun dışındaki zamanları düşününce bir dönemi evde kızlarla geçirmiş olmamın, bir sürede olsa evde birilerinin sabit kalmasının hoş olduğunu söyleyebilirim. Tamam tamam, bir dönem gerçekten eğlendik bile denebilir. Ama bununla beraber de sürekli gelgitlerle dolu arkadaşlık ilişkilerim, zaman zaman iletişim kopukluklarımın olması gibi problemlerimizi de yok sayamayız. Kayda değer bir kitap okuduğumu hatırlamıyorum(tamam twilightlar eğlenceliydi ama sonuçta gelip geçici heveslere kapılmanın alemi yok) Bol bol film izlenmesinin dışında Grey’ s Anatomy saplantım da bisüre gönlümü hoş tutmuştu. Yaz ayları gelmeden yapılan kısa Çeşme, Alaçatı gezisi her ne kadar eğlenceli olsa da bir haftalık tatilimin plansızlıklar (pff?!) nedeniyle yalan olması ise tamamen ayrı bir yazı konusu olabilir.
Her neyse gidişinin muhteşem olmasını temenni etmekten başka bir çaremiz yok sanıyorum. 2010’ a dair beklentilerimiz huzura ve sakinliğe, iç çatışmanın azalmasına bir adım daha yaklaşmaya dayanıyor.
Şimdi sakin sakin git, bir yaş daha yaşlanıp bunu fark etmediğimi de kimseye söyleme.
Selametler diliyorum sana benden kardeşçe.

Thursday, December 24, 2009

günlerden bir gün.

"insan doğru olduğunu yeğlediğine inanmayı yeğelemektedir." Francis Bacon
Hayatı acılarla geçmiş bir adamcağız aslında sevgili Bacon. Bundan 5 sene önce kadar kendisi hakkındaki yorumum şöyle olmuş; Belirtmek gerekir ki; Francis Bacon bilimsel yöntemi açıklamakta yetersiz kalsa da bilim tarihinde skolastik düşüncenin ve kalıplaşmış yargıların kırılmasında büyük yarar sağlamış bir filozoftur. O bilimin ve bilimsel bilginin önemini kavramış ve yaymaya çalışmış hatta bugünkü modern bilime tümevarım yöntemini kazandırarak yön vermiş bir düşünürdür.
Peki aslında insanın doğayı ve çevresini anlamada yetersiz kalmasının tek nedenini yanlış yöntemler kullanmasına bağlayan bu adamcağıza nereden sardım. Birincisi seneler öncesine dayalı yazılarımı bulmam, ikincisi ise yöntem sorununu bir anda idrak etmiş olmam olabilir.
Hayatımdaki yöntemleri sorgulamaya başlamak, -ki ortaçağ avrupasıyla kıyaslanamayacak kadar normal bi yaşantım olduğunu varsayabiliriz- belki de yeni bakış açıları kazanmak olarak bana geri dönebilir. Buradan da kendime ne fayda sağlarım -çünkü durduk yerde düşünüp, yazmayı sevmiyorum- diye düşünme sonucunu çıkarabilirim. Bunu iyice bir değerlendirip, doğru yöntem ve sonuca ulaşırsam paylaşmak bir seçenek olabilir. Ya da uyanıklık yapıp kendime saklayabilirim. -ki zaten kişisel birşey olacağı için kimseye de bir faydası olmayacaktır.

Neyse sonuç olarak eskinin güzel güzel düşünüp kafa yormuş abileri, ne güzel insanlarmışsınız.

Wednesday, December 23, 2009

505

bir film, dizi izlerken, bütün yüzleri tanımaya çalışmak, eğer tanıyorsan daha dikkat kesilmek, ayrıntıları yakalamaya çalışmak, diğer rolleri gözden geçirmek. acaba bu bile alışkanlıklarımı sevmeme mi delalettir?
kendini yabancı hissetmediğin yerlerde, senin her cümlenin anlamını, her kelimendeki vurguyu neden yaptığını bilen insanlarla iletişim kurmak hep daha kolay. ne demek istediğini anlayan, aslında anlamsız birşeyin anlamını yakalayan insanlar. 3 sene belki 5 sene sonra bile eskiden kalan tek kelimeyle kahkaha atabildiklerin.
ya da insan kokuları. yanlarında olmadığın an bile imkansız yerlerde kokusunu hatırladığın insanlar. annen, arkadaşların, ya da sadece ismi olan insanlar.
ne çok şey var hafızamda, ne çok hatıra. sadece canları istediklerinde ortaya çıkan.
oysa "zaman su gibi akıp giderken" hala işaretler almaya devam ediyorum kafama. bazen unuttuğumu sandığım bir yazıyla, bazen kısacık bir film sahnesiyle, ya da sözünü hatırlamadığım şarkıların melodisiyle.
farketmeden geçen zamanlarımda, farketmeden yarattığım anılarımda, bazen eskiyi özlerken, en güzelinin alışkanlıklarıma bağlı kalmak olduğunu farkediyorum.
ne demiş ünlü bir düşünür (-ki bu ben oluyorum); " alışkanlıklarımı değiştirmeyi sevmiyorum, düzenimi bozmayı, yeniliklere uyum sağlamayı.. "


*alt metin: evimi değiştirmek istemiyorum haha.

Tuesday, December 15, 2009

amerikan tanrilari

artik yarinin ne getireceginden korkmuyordu; cunku dun zaten onu getirmisti.

anisiyla sevdigimiz kitaplar.

hello stranger?

bir türlü mutlu olamama durumu. 2 senedir yazılan herşeyle beraber sonuçta kısmi enerjiyle dolup taşan bünyem aralarda sıkıntı sinyallerini göndermeden edemiyor. uzun süreli film izliyememe, kitaplardan sıkılma vb durumlardan sıyrılma çabaları bir yana bir de insanlara gıcık olma durumu vuku bulmakta son dönemde. şartlanmış olarak istenmeyen durumlardan kurtulma isteği diğer tarafta ise adaptasyon sorunu. kendi kendimi tedavi etmeye kalksam heralde böyle söylerdim. özel herhangi (baya herşeyden bahsediyorum burda) bir şeye karşı ilgi duyamamaktan sıkılmış bulunuyorum. eskiden sevdiğim herşeyi bir kenara bırakmış durumdayım. ne kitapçı geziyorum saatlerce, ne megabayt megabayt albüm indiriyorum. ayda bir yapılan dvd alışverişimi gayet iki aydır yapmıyorum. hep bi geçici eğlence, hep bi geyik hep bi boş muhabbet geliyor bütün bu olanlar. bir yerlerde düşürdüğüm heyecanımı bi bulsam kimse tutamıycak da beni, ah ben sıfır hafızalı bir insan olmasam. teşekkür ediyorum başka sorum yok.

Wednesday, December 9, 2009

kendime not.

-asla kimseyi fazla onemseme
-asla herseyin kalici oldugunu dusunme
-ailenle zaman gecir onlar sadece herzaman senin yaninda
-kendinle barisik oldugundan dalga gecmeyi abartma salak insanlar gercek sanabilir
-saclarinda fazla degisiklik yapma
-aglamayi unutma
-gereksiz bonkorluk yapma tek para kazanan sen degilsin
-insanlari eglenmek icin kullanmayi ogren diger zamanlar icinse kendinle kalabilmeyi
-istediklerini verdigin surece yaninda olan insanlardan uzak dur
-haftada bir temizlik yapmazsan baslamanin bir ay surecegini hatirla
-ayakkabiya cok para harcama
-ankarayi ozlemekten vazgecme kendi yatagin ve evin orada

Sunday, January 11, 2009

same old same old.

The sun goes up and then it goes down. But everytime that happens, what do you get? You get a new day. You get a new one. When you breathe, you inhale and you exhale, but every single time that you do that you're a little bit different then the one before. We're always changing. And its important to know that there are some changes you can't control and that there are others you can.

nothing is changed.

seneler, şehirler, insanlar değişse de bazen hiç bişi farklı diil. tarih tekerrürden ibaret.
hala şaşırabilmek ilginç. görememek olanları, hiç bi seferinde hazır yakalanamamak. tekrar tekrar aynı şeyleri yaşamaktan sıkılmak. insanların aynılıklarını farketmek.

özel bişi yok, değişik bişi yok. herkes aynı. herşey aynı. bütün duygular, yaşananlar, sonlar.

bi süre sonra alışırsın sanıosn, ama olmuo.
en azından geçiceğini biliosun. defalarca gözlerini kapayıp unutmayı öğrenmiş olmak ii mi kötü mü. ne zaman sona ericek bunlar.

insanlar öğrenir derler, öğrenmektir bizi güçlendiren. neden öğrenmiyorum hiç?

Thursday, December 25, 2008

365 gün, 8.760 saat, 525.600 dakika

Bir sene daha bitiyo. Kocaman bi sene. Herşey hemen geçioken nası yaşadığım her an o kadar dolu gelebilio anlamıyorum. Her saniye nasıl o kadar sıkıntı yaşayıp, dakikalar hiç geçmiycek gibi hissedebiliyorum. Nasıl bi anda tıkanıp kalıyorum.. Hep fast forward yapmak isterken bi anda flash forward ın içinde buluyorum.
Yine bi sürü şey değişmişken hayatımda, yeni gelenler gidenlerle dolu bi yıl yaşayıp herşeyi sinirdemeye çalışırken bi an gelip hayretle geçmişe bakabiliyorum. Geçen sene (yani yakında geçen sene olucak sene) ne çok şeye üzülmüş, daralmış, bunalmış, ne çok heycanlanmış, sevinmiş, küsmüş, barışmış sonra da unutmuşum.
Galiba insan bazen gereksiz işaretler atıo kafasına, düşüncelerine. Gereksiz notlar alıo hafızasında. Bir sene sonra hatırlamayacağın şeyler nası önemli oluo da günlerini onlarla geçiriosun, uyuyıp uyanıp aynı şeylere kafa yoruosun.
garip, saçma..
neyseeeee bi sene daha büyümüş, yaşlanmış, hiç olgunlaşmamış, hala huysuz, hala karışık olmayı başarmış olmamın heycanıyla bakalım bu sene neler olucak.


to be continued..



Wednesday, October 22, 2008

god has given you one face, and you make yourself another.

hayatımın uzunca bi dönemini farklı olmaya çalışmakla geçirdim. arkadaşlarımdan, ablamdan, diğer kızlardan, herkesten. şimdiyse aslında benzer olmanın aynı olmanın o kadar da kötü bi yanı olmadığını farkediyorum. herkese "aman kızlar işte hepsi aynı" derken, kendiminde onlardan olduğunu unutmuştum sanırım. sonraysa bir çok travmatik olayla aslında tüm kızlarla aynı tepkileri verdiğimi, tüm insanlar kadar basit olabileceğimi, verdiğim tepkilerin hiç bi zaman unique olmadığını öğrenmem daha çok sarstı beni.
bazen, insan kendini başkalarıyla kıyasladığında, gördüğü hep bi yanılsama oluyor. bi açıdan baktığında, daha doğrusu kendi açından baktığında hep görmek istediğin gibi görüosun herşeyi.
kendini özel hissetmeye çalışmakla olmuo o fark, önemli olan kendin olabilmek. herkes olabilmek. sana bakıldığında farkı görmeleri diil, seni anladıklarında farketmeleri.
kendin olduğunda herkesten farklı olduğunu anlamak, sadece kendin için kendi sevdiğin şeyleri yaptığında, kendin için özel hissetmek aslında öğrenilmesi gereken belki de.
birileriyle yaşamak, birileriyle kendini bulmak diil, yanlışla doğruyla ve tüm hatalarınla kendin olmak.



(kurumsal bir şirkette çalışmaya başlayan biri olarak sonunda ciddi bişiler yazabildim.)

Thursday, July 24, 2008

one day we'll be in charge


son dönemlerde çok kızsal bir blogum olduğunu farkettim. bu kızsal duruşumdan uzaklaşmak için banksy abimizden (evet abimiz) bir çalışmayla blogumu şenlendirmek istiyorum.

buyrunuz.

son gülen iyi güler isimli çalışma :



Wednesday, July 23, 2008

William Shakespeare

But not a minute, king, that thou canst give:
Shorten my days thou canst with sullen sorrow,
And pluck nights from me, but not lend a morrow;
Thou canst help time to furrow me with age,
But stop no wrinkle in his pilgrimage;
Thy word is current with him for my death,
But dead, thy kingdom cannot buy my breath.



Sen bir dakika bile ekleyemezsin ömrüme...
Günlerimi acıyla kısaltabilirsin.
Ömrümden geceler kopartabilirsin. Ama bir tek gün bile katamazsın...
Yüzümdeki kırışıklıkların artmasına katkıda bulunabilirsin.
Ama zamanın oluşturduğu tek bir çizgiyi bile yok edemezsin...
Sözlerinle beni öldürebilirsin ama.
Bir Kez Öldüm Mü Karşılığında Dünyayı Bile Versen , Bana Can Veremezsin...

Friday, July 11, 2008

Kendime Not!

Aynı hafta içinde birden fazla gece dışarı çıkıp birden fazla tekila içersen, miden insan midesi olmaktan çıkıp seni yok etmeye çalışan bir canavara dönüşebilir.

Buarada;

Nothing Good Happens After 2 A.M

Wednesday, July 9, 2008

my best friend's wedding

- 05.07.08 -
i need to believe.

Friday, June 20, 2008

fly




*Flying is learning how to throw yourself at the ground and miss.

official depression

yaz aylarına özel olarak hazırlanmış depresyon sezonum açılmış bulunuyor. an itibariyle hayatımdaki her şeyden sıkılmış, bütün insanlardan uzaklaşmış ve de saatlerce uyumaya kendimi hazırlamış bulunuyorum. herşey pek anlamsız bi o kadar sıkıcı. Bu can hiç mi bişi yapmak istemez, içinden hiç mi bişi gelmez.
bu dönemi benle geçirecek olanlara sabır diler, kendilerine pek güvenmiolarsa bi süre benden uzaklaşmalarını tavsiye ederim.

*aşağıda da görüleceği üzere full film, full kitap, full yemek ve bol uyku dolu günler beni beklemekte. zaten sıcak. uf hayat çok saçma.

Monday, June 9, 2008

saçma

sakinliğini koruduğun herşey, kapattığın bitirdiğin bütün sayfalar, silip attığın anılar bi anda su yüzüne çıkmak isterlerse; durun orda de. siz bana ait değilsiniz.

Tuesday, June 3, 2008

stand your ground.

Bir zamanlar bir freak varmış, herşeye baş kaldırırmış, sonra hayat onu yormuş. bir bakmış isyan eden o çocuk bi anda hezeyandan hezeyana koşar olmuş. aslında en sakin olmayan insan olarak bilinen kızsa sakin ol demiş, her gün yaptıklarından farkı yok yeni bi adım atmanın. o yüzden kapa gözlerini ve çık yola.. herşey çok güzel olucak.

"Kimi;sev beni diye bağırır, kimi; sevme beni diye...Ama bir tür vardır, en kötüsü en mutsuzu da odur. Hem sevme beni der, hem de; bana sadık kal."
camus' den sevgiler.

Friday, March 21, 2008

to know him.

"her şeyi bilmek için, belki de hiçbir şey bilmemek gerektiğinden, ademoğullarından bazıları, bildikleri her şeyi unutmaya hayatlarını adadı."

Wednesday, January 23, 2008

my confessions


Yüksek kurgu kabiliyetine sahip çalışmasıyla ün salmış zekam yine çılgın bir mekanizma olduğunu kanıtladı. Maksimum entrika mode on. Ruhumda çöküntüler, daral gelen saatler. Bana gelmeyen dertler.

Saturday, January 12, 2008

EGE

dünyanın en heycanlı şeyiydi seni beklemek.. en mutlu anıydı ufacık gözlerini inatla açmaya çalışıp, herkese herşeye inat bağıran sesini duymak.. bambaşka bişi yaşıyorum şimdi. ne kelimelerle ifade edilir, ne bakışlarla anlatılır. dünyamdaki tek şey, tek düşüncem oldun. herşeyi değiştiren minik ellerin olur belkide. aklım hep sen de.. korkularım, umutlarım hep senin üstüne. şimdi bizden uzaksın, biliyorum bu çok kısa sürücek. herşey yoluna giricek, sen yine bizim kollarımızda olucaksın. her saniye dua ediyorum, her saniye yalvarıyorum allah' a seni bize bağışlasın diye. iyi ki varsın ege' m, sen bize verilen en güzel hediyesin.

seni her şeyden çok seven teyzen.

Tuesday, January 1, 2008

' 08 (yılbaşı özel)

7 sezon friends, 3 sezon lost, 3 sezon ally mcbeal, bi sürü film, bi sürü kitap, bisürü insan, bir yeni şehir, bir yeni ev, bir sene içinde değiştirilen ikinci iş, küsülen-biten arkadaşlıklar, insanlarla kavgalar, bir kaç küçük kalp atışı, facebook, antalya - bodrum - istanbul (x2) - çeşme - antep' te kongreler, bir küçük adana - mersin seyahati, askere gidenler, evlenmeye karar verenler, en yakın çocukluk arkadaşlarının düğünlerini kaçırma, küçüklü büyüklü kalp kırıklıkları, unutulanlar, yerine yenisi konulamayanlar, umutsuz battaniye altı bunalımları, kısa moda yürüyüşleri, 8:15 vapuruyla geçen 8 ay, levent - etiler sonra kozyatağı, başlanıp bırakılan dietler, alınan 6 kg, öğrenilen bir kaç yeni yemek, kinyas ve kayrayla geçen günler, bir adet bienal, bir filmekimi, gidilip hatırlanmayan klupler, amy winehouse, "ege" min gelişini bekleme, hayatının en büyük değişimi vs.. vs...

Thursday, December 13, 2007

half nelson







sonuç beklemeden izlemek. sadece izlemek için izlemek. hayatın kendisinden koparılıp çıkarılmadan gösterildiğini bilmek. kusursuzu gördükten sonra neden daha kötüsüyle yetiniyim duygusuna itse de bu adam beni, çok seviorm. oyunculuktaki durgunluğunu, bakışını, duruşunu. aşkı bile daha kolay anlatabilirim bi filmi anlatmaktansa. seviorm duyguları maksimize etmeyen filmleri.evet.

Sunday, December 2, 2007

pass this on

hayatın içine karışmaktan sıkıldığımı farkettim. yoruldum. bişilerin içinde olmaktan, sürekli devam eden hareket halinden, durmadan yenilenen olaylardan, konuşmalardan, insanlardan. önemli olan bazen herşeyin dışında kalıp uzaktan bakabilmek yaşananlara. televizyon izler gibi yapmak, müdahale etmek zorunda kalmamak. ve herşeyin masal olmadığını, gerçek hayatta rüyalara yer olmadığını farkedebilmek belki de. yedi aydır beni yoran aslında burda tek başına yeni bi yaşam kurmak diilmiş, zor olan hayatın içine karışmaya çalışmakmış. ama şimdi o kadar yaşanandan sonra yeni bişey öğrenebiliorum. uzak kalabilmek, yalnız olabilmek. huzuru insanlarda, hayatın ortasında diil kendinde aramak. kendin için yaşamaya başlamak..
sanırım zamanı gelen bu. tekrar gözlerimi kapayıp bu sefer bi kez daha dışardan bakmayı öğrenmeliyim. dünyanın etrafımda dönmesini izlemeli, olduğum yeri sahiplenmeliyim.



bir yerden bıkıp, yeni yola çıkan kişi,
çıktığı yolun hiç de yepyeni bir yol olmayabileceğini;daha önce zaten yürünmüş
bir yol olabileceğini de hesaba katmak
zorundadır:mutlak yeni yol yoktur:
ama, yola çıkacak kişi açısından, yeni yol
-çoktur...


oruç aruoba

Sunday, October 14, 2007

art is everything.

istanbulda olmamın artık bi işe yaraması gerektiğini düşünürken, içinde bulunduğum şehirdeki en dikkat çekici olaydan uzak kalmadım. en azından bi işe yaradım. bienale gittim.
entrepolis.. iyi ki gitmişim bu kadar etkilenicemi düşünmemiştim. sanki başka bi hava soludum bi kaç saat için, farklı bi dünyaya baktım. özellikle bi kaç eser bi kaç cümle çok oldukça etkileyiciydi benim için.

duygular,
başlangıçları ve bitişleri olan küçük zaman aralıklarıdır.
(kan xuan, object)

Monday, September 17, 2007

Sunday, September 16, 2007

bukowski

yalnız kalmaktan daha kötü
şeyler de vardır hayatta
ama genellikle
bir ömür alır bunun
farkına varmak
o zaman da
çok geçtir
ve çok geçten
daha kötü
bir şey yoktur
hayatta.

just another day

nothing's any good.

hikayenin sonu

''gerçekten de hikayenin sonuna geliyoruz. ve çok yükseklerden düşeceğiz. unutuyoruz. hissetmiyoruz. istemiyoruz. yaptıklarımız, daha çok eski alışkanlıklar. konuşmalarımız, elli kelimelik bir bulmaca. çok fazla tanıdık hayatı. şimdi kusma zamanı! ama her tükürdüğümüz pislik, yanında bizden bir parça da götürüyor...''
kinyas&kayra

Saturday, September 8, 2007

güle güle

vazgeçtim.

Thursday, September 6, 2007

trouble

sonunda oldu en korktuğum şey. bu blogun en başından beri, ilk kez evden taşındığımızdan(ilkokul yani) bu yana en korktuğum şey oldu. aidiyet duygumu kaybetmiş bulunuyorum. evimden kilometrelerce uzaktayım, evimi özlüyorum. ama nereyi özlediğimi bilmiyorum. parçalanmış iki yer arasındayım. bi yanda istanbulda kendi evim, bi yanda ankara hayatım herşeyim. evime gidip uyumak isterken bile hangi yataamda uyumak istediğimi bilmiyorum. işte oldu yani. hep dediğim şey buydu. sonunda "evim" huzurunu kaybetmekten korkarken oldu. alışkanlıklarımı değiştirmeyi sevmiyorum, düzenimi bozmayı, yeniliklere uyum sağlamayı..

Saturday, September 1, 2007

the number u've called..

insanlara güven duygumu kaybetmiş olduğum için çok üzülüyorum. gerçekten istemediğim şeyleri yapmış olduğum, söylenenlere inanamadığım için.. nedense hep altından bişi çıkıcakmış gibi geldiği için.. ve nedense hep altından bişi çıktığı için.
üzgünüm çünkü hep güvenmeyi tercih ettiğim halde nasıl böyle paranoyalar yarattığımı bilmiorm.
uuff. midem aarıo. kongredeyim ve sanki burda otelden dönüşte evime gidicekmişim gibi gelio(ankara). sanki uzun bi iş bitmiş ve ben eski hayatıma geri dönücekmişim gibi. aslında boş eve tek başıma oturmaya dönücem.. insan 4 günde olsa yalnız kalmamaya alışınca zor geliomuş (kezban tribi). nese ok bye. mide aarısından ölücem. www.ohapostabaknededigibellidiilnieyazildigibellidiil.biz

Friday, August 31, 2007

stay stone

let's be cool.

Saturday, August 25, 2007

new episode

yeni hiç bi kitaba başlayamıyorum. evet çok heycanla alıyorum, ilk sayfasını da aynı heycanla okuyorum ama sonra elime bile alamıyorum o kitabı. hep o çok sevdiğim kitabın hep o çok sevdiğim bölümlerini okuyım istiyorum. kendimi evimde bile bütün kitaplarım olmadığı için yalnız hissediyorum. son 10 senedir olduğu gibi hayatımsa kitap okuma alışkanlıklarımla paralel gidio. yeni bişilere başlamak istiorm yeni adımlar atmak, ama hep o ilk heycandan sonra eskiyi özlüyorum. alıştığımı , bildiğimi. yeni kitapların yeni karakterlerini sindirmek zor gelio.
kitap okumak istiorum yine, heycanla acaba nolucak diyerek.

Monday, July 16, 2007

annemin doğur günü şerefine

1982 yılı 14 temmuz gecesi saat 23:30 da bağıra çağıra dünyaya gelen ben o günden tam 25 yıl sonra İstanbul' da bir barda iki sevdiğim insanla alkolün dibine vurarak girdim yirmibeşinci yaşıma. 25 yılın analizini yapmak gibi ruh hastası bi post benden beklenen bişi ama bu sefer daha sağlıklı insanlar gibi böyle bi şey yapmıycam.
herzamanki gibi biraz fazla içmiş olmam, oldukça eğlenmem dışında doğumgünü günümü yani 15 temmuzu evde yarı baygın mide bulantılarıyla geçirdim.
beklediğim bi çok insanın aramamış olması, beklemedikleriminse bana böyle güzel bi doğumgünü yaşatmış olmaları biraz ironik olsa da, bunun benim psikolojimi etkilediği pek söylenemez.
aldığım alkol sebebiyle verdiğim geçici rahatsızlık için özür diler, seneye aynı gün aynı saatte görüşmeyi dilerim.

Wednesday, July 11, 2007

benim minik evim

10 temmuz itibariyle evimde kalmaya başlamış bulunuyorum. Anladım ki ev tutmak kadar o eve yerleşmek de bi o kadar zor. bi kere eşya almak tam bi dert. benimki gibi 45 m2 lik bi eve eşya almaksa kabus gibi. şimdilik ikea'yla çözdük olayı. ama orası da hem pahalı hem de alınan en ufak şeyi bile monte etmek puzzle çözmek gibi. sonuç olarak güzel bi evim olmaya başladı. evet şu an için maksimum 3 kişi oturma kapasitesi var, 4. kişi ayakta kalmak zorunda kalıo ama olsun sonuçta benim. 6 buçuk saat temizlediğim banyom duvarlarını tek tek boyadığım bi salonum ve henüz eşyaları bile eksik olan bi yatak odam var..

bi de güzel şeyler yaşarsam o evde daha ne ister bu bünyem. bi an önce yerleşsem de herkes gelip görebilse.

nese evet heycan dorukta.. çıkıp evime gidicem birazdan =)

45 m2 de yaşıyorum



Friday, July 6, 2007

evim güzel evim

modada minnacık küçücük bi evim var artık.
45 m2 falan heralde..evim diyebiliceğim bi yer..üstüne bi sürü hayal kurduğum, sonunda gerçek olan. şimdi asıl yorucu günler başlıo..boyanıcak, eşyalar alınıcak.
ikea fantezilerimi süslüo bu aralar.. bakalım kafamda bi kaç fikir var gerçekleştirebilicek miyim.
bu arada ev dekorasyonu için super bi site buldum. dünyanın heryerinden insanlar evlerinin fotoğraflarını koyuolar. böylece dekorasyon için super fikirler yakalayabiliosun..bayıldım siteye bayıldım..
site işte burda bu arada

Saturday, June 30, 2007

going under

ev aramaktan, emlakçılardan, evlerin rutubetinin olup olmadığını anlamaya çalışmaktan, bi ev için tam olucak derken (şerefsiz emlakçı) bi anda herşeyin altüst olmasından bıkmış durumdayım. ev tutsam zaten param yetmio, tutmasam napıcamı bilmiyorum. kafamda bi süre daha burda oyalanıp ankaraya dönme fikri oldukça büyümekte, geçerlilik kazanmakta. burda sadece yaşamak hem de idareten yaşamak için kazanıcağım parayla ankarada en azından rahat bi hayatım olabilio.. şimdi bi eve çıkmam sadece borca girmekten başka bişi olmıcak.. bi evim olucak ama param olmıycak. pff bilmiorm istanbula karşı hevesim giderek dibe vurmakta ve böyle giderse çok geçmeden yerle bir olucak. napıcamı bilmiorum, yarım saat sonra bi eve daha bakıcam ama beensem bile bana sadece burda yaşamak için kaç milyar paraya mal olucak... artık istanbulda çalışmak anlamsız gelmeye başladı.

Saturday, June 23, 2007

istanbul vs dharma


geleli 2 ayı geçmiş bulunuyo. hatta işe gireli bugün itibariyle tam olarak 2 ay oldu. hayatımı yeniden düzenlemenin herşeye yeniden başlamanın yanında bi sürü güzel şey, bisürü kabus, bi sürü sıkıntı, depresyon, bunalım yaşamakla kalmayıp bi de teyze oluyorum. bu aralar her hangi bişeye "nasıl maksimum heycan duyulur" sorusuna verilecek en az 10 cevabım var. ama en başında gelen minicik ufacık bi bebeğin teyzesi olucağım. minicik ufacık bi takımı var artık bebeğimin teyzesinden hediye. o daha doğmadan nasıl bu kadar heycanlanabiliorum bilmiorm. sanki o konu açıldığında herşey donup kalıo. sadece bebek kıyafetleri, kitapları, oyuncakları, süsleriyle doluo etrafım. sanırım bu aralar tek olumlu yaklaştığım konu "o".. "o"nun konusu geçince herşey bi anda yoluna girio, bütün sıkıntılarım unutuluo.

ha sıkıntılarım demişken.. kocaman bi kongre yaptık. işimi bi kez daha sevip işten bi kez daha nefret etmeme sebep olan : )yani nası bi insan olduğumu bende bilmiorm ama çok severek yaptığım bi işim olmasının yanında çalışmak da bi o kadar gerio beni.. neyse şimdilik burda herşey yolunda.

ev.. ev arıorum bulamıorm. bulsam da bin tane bok atıcak insan olduğu için etrafımda huzurla sakin ve mutlu olamıyorum. olsam maddi olarak çöküntü yaşıyorum. nasıl bi evim olucak nerde olucak ve evim gibi hissedicem mi hiç bilmiorm. bilmememin bunalımları arasında gidip geliorm.. herkese bi kötü davranabilitem olmasıyla beraber bi de insanlardan sıfır anlayış gördüğüm için kriz üzerine kriz geçiorm.

bu dönemi nasıl atlatıcam bilmiorm. ne zaman sakinleşicek bu ortam bilmiorm. ne zaman bi evim olucak bilmiorm.

sevdiğim bi kaç kişinin yanımda olması, hayatıma yeni girenlerin bu kadar ii olması, çıkanlarınsa gerçekten çıkmış olması gerekiğini anlamam, burda kimin dost kimin olmadığını görmüş olmam, bi yerden sonra kimsenin dost arkadaş vs olamıycanı, bu hayatta herşeyde tek başıma kalıcak olduğumu anlamam sanırım yanıma kar kalanlar.

the end.

top 10 physical transformations for a film role

hayran olunası insanlar.

Tuesday, May 22, 2007

couple

farkettim ki bu istanbulda herkes çift. herkes elele kolkola telefonda mutlu kavga edio falan.. ama hep bi cilveleşme modunda. ya da ben çok yalnızım ve algıda seçicilik yaşıyorum emin diilim.
bunun dışında istanbul sınırları dahilinde geçirdiğim ilk haftasonunda bi gün çalıştıktan sonra pazarımı acaip huzurlu geçirdim. kendi arkadaş ortamımda gibi hissettiğim insanlarla sakin normal bi pazar.
artık düzenim olsun istiorum, normal günler, normal bi hayat istiyorum. insanlarla ilişkilerimi normal haline geri çekmek istiyorum. yani normallik ve sakinlik istiyorum.

Monday, May 14, 2007

ank-ist 5 saat

yine ankaradaydım. hiç gitmemiş gibi. demek ki böyle de yapılabilir. zaten bolu tünelini de açmışlar 5 saatte gidilio, bi de super manzara. anneyi mutlu etmenin bedeli paha biçilemez hesabı gittim geldim yine. bi de düğün çıkardım aradan. bu kadar.

Saturday, May 5, 2007

makes me wonder

özet

yazasım pek olmadığı halde sırf yazmış olmak olsun die yazıorm galba. bodrum superdi.. (bodruma gidişim superdi) her şekilde iş ortam vs.. demetle bi gece yerlerdeydik gülmekten falan. güzeldi yani. sora istanbul.. insanları anlayamama durumu. ama artık sallamama ve herşeyi oluruna bırakmanın verdiği sakinlik. ev olayı paniği.. kendi evime çıkma isteği.. daralma vs.. sora ankara.. evimi annemi ne kadar özlediğimi farketmem..dönmek istememek.. herşeyi unutup evimde kalmayı planlamak..korkmak. neye nasıl bi cesaretle başladığımı bilmiorum.. hayatımı tümüyle değiştirmeye hazır olup olmadığımı bilmiyorum. o kadar güçlü olup olmadığımı, bunu denemeye hazır olup olmadığımı.. ama yine de gidiyorum başlıyorum bişilere. inanılmaz zor gelio, parçalanıo bölünüo bi tarafım.
ama biliorm ki bunu tek başıma, kimse olmadan yaparsam bi sonraki adımda çok daha güçlü olucam. o yüzden bırakıyorum düşünmeyi sıkılmayı plan yapmayı.. olucak herşey yoluna giricek inanıyorum... sadece zaman.

Tuesday, May 1, 2007

bodrum bodrum

memory erasing process is completed.

insan diil




çok daha uzun ve önemli bi post atmadan önce yukardaki insana hayranlığımı belirtmek istedim. bir insan böyle mi bakar? böyle mi gülümser? yarebbim?


Monday, April 23, 2007

first day

ee ilk gün çok sıkıcı.

Sunday, April 22, 2007

istanbul.

artık yazmazsam ölürüm şeklindeydim. saat 03.50 hemencecik durum değerlendirmemi yapıp uyuyciim. hayatımda çok bariz bi yol ayrımındayım şu anda. sanırım istanbula yerleşiorm. yani öylesine oyun gibi geldiğim iş görüşmesinin super geçip ardından işe başlıycak olmam bi anda gelişen olaylar şok ardına şok yaşıorum. pazartesi günü görüşmeye gittim aa tabi önce tommyle sabah sohbetleri tadında sabah kahvaltısı yaptım (akşam kahvaltısı olmaz zaten).. salı evde..çarş önce erenimle hasret gidermece dert anlatmaca sora taylan burcu yollar bizi bekler...sora burçin-tommy-kerem mojo (son zamanlarda en eğlendiğim günlerden biriydi sanırım.. sarhoşta olmadım işte hıh. burçinimle uyudum misler gibi.. ertesi gün paşalar gibi unuttuğum telefonumu da almaya gittim. beni cümle alem starbuckslarda arayan yiğit bir delikanlı sayesinde yine telefonumu kavuşup eve gelebildim..kendimle birlikte herkese eziyetim ben bu hayatta sanırım. üzülüorm hayatımdakilere bazen ahah) bol bol orkun dedim mojoda adi bok o kadar özledim ki onu. ardahanda napıodur o kendi başının çaresine de bakamaz kim kem açıcak oralarda ona böhz. neyse.. perşembe ev, cuma ajan ve ajanın gidicez gidicez kesin oi va voi ye gidicez kandırmacası sonucu evde maçoyla beraber film, şarap, okul videoları ve özlenen günler bol bol kahkaha durumu yaşadık. kahvaltımızı yeniköyde yaptıktan sora yine ev yine ev. bik bik bisürü kavga msnde.. ifade sorunum var bu hayatta ben onu anladım. allam aklıma gelmiyen şeyler yani. nese sakinleşildi durulundu şimdi normal herşey pencerelerden el de sallaştık sabah 4'te daha ne olsun. (ah keşke bu anı kaydedebilseydim..suratımda aptal bi gülümseme haha)
bunlar istanbul'a girişimizin seyir defteri şeklinde.. bi sürü korku, bi sürü panik, bi sürü özlem. annemi çok özlüorm.. evimi odamı bilgisayarımı.. pff çok hızlı oldu bu istanbul olayı, hazır mıyım bilmiorm bi taraftanda burcuyla evimize eşya muhabbeti yapıorum kaptırmış gitmiş bi şekilde.. sadece bıraktım gidiorum bi hadi herşeyin hayırlısı modunda. bakalım sonu nereye varıcak. düşündükçe içinden çıkamıycam yoksa.. güzel olucak herşey sadece bunu düşünüorum..önümde bomboş bi sayfa herşeyi istediğim gibi çizebilirim gibi gelio. şimdi biraz sabır sadece.

*max hızla yazılmış bu post daha sonra derinlik kazanıcak eminim..fotoğrafta koyucam yarın sanırım.

Friday, April 13, 2007

hiç

içimden gelmio yazmak. anlatmak düşünmek. durduk yerde içime saplanan, yemek yerken aklıma gelen, başka bişi anlatırken durup nefesimi kesen, kitap okurken satır aralarında acı hissetiren bu histen kurtulmak istiorm biran önce.
içimden hiç bişi yapmak gelmio.

Thursday, April 12, 2007

bak beni gerdin ii mi oldu?

adi bebe taylan. bi arkadaşın bi arkadaşa yapmaması gerekenler vardır. nie dalga geçtin ulan nie böheeeeezzzzzzzzzzz ben senin cv'inle geçmemiştim.

yazamıyorm ii mi?

Tuesday, April 10, 2007

git//me

gidelim buradan.
silelim aklımızı.
devam edelim yolumuza.
ama gitme desin..

Sunday, April 8, 2007


yes

ne çok yazıcak şey var..evet 10 gün burdan uzaktaydım. herşey netleşmişti zihnimde. tamamdı herşey istediğim gibi olucaktı. devam edicektim yoluma. yine saçma sapan. ama artık ne burda bi satır daha olmalı bu konu ne de aklımda beynimde, kalbimde. sıkıldım bunaldım. dengesizlikten saçma sapan değişimlerden. pff..
daha önemli olan şey işten ayrıldım. garip bi geçiş aşamasındayım. herşey üstüme gelio bense kaçmayıp olduğum yerde bekliyorum sorunları. biliyorum halledebileceğimi..dün yine gecenin bi yarısı çalan telefonda sen gözdesin, bunları yaşamak istediğin için yaşıosun geçmesini istediğinde geçicek diyen bi ses vardı. önce ailem, sonra arkadaşlarım. iyi ki varlar dedirtiyolar böyle zamanlarda. şu an bi planım yok geleceği dair.. napıcaksın sorusuna bilmiyorum die cevap vermemin sebebi bu. gerçekten bilmiyorum.

Sunday, March 25, 2007

öhe

salya sümük hastayım, bi yandan hapşurup bi yandan öksürüorm aynı zamanda ateşim var, aynı zamanda şefkate ihtiyacım var. eşyalarımı hazırlamadım daha, yapmam gereken bi ton iş var. ipoda şarkı atmayı unutmamalıyım, makyaj malzemelerimi, tokalarımı unutmamalıyım, ayakkabılarımı ve de yanıma nolursa olsun saç kremi almayı unutmamalıyım. nası uyumuşum kaç saat ya. yarına nası yetişicek bu işler pfff. bi de saçma sapan rüyalar, saçma sapan insanlar. peh ya bu ne böyle.

Friday, March 23, 2007

tuhaf

ne kavgam bitti ne sevdam tırnırm.. bu postuma da şarkıyla başlayarak içimden fışkıran duyguları yansıtmak ister miyim? isterim neden istemiyim. yesss pazar sabah itibariyle antalya sınırları dahilde herkesten herşeyden uzak bi haftaya başlamanın verdiği mutluluğu hissediyorum. bunun yanında başka hissetiklerim de yok diil (iki olumsuz bir olumlu; yok diil = var) manyak gibi şeyler düşünerek geldim bugün eve, sora yağmurda hepsi aktı gitti sanırım. en azından artık ne istemediğimi biliyorum.
neyse bu gece belki o düşündüklerimi de yazarım, belki yazmam emin diilim.
gidiyim de yapmam gereken işleri bitiriyim bir an önce ben.
ha bi de antalyada hava süpermiş : )

me & myself

uyusam uyusam hep uyusam. odamı evimi herşeyi çok özledim resmen. mırıll mırıll mırıll bazen battaniyenin altına girmek lazım..

Thursday, March 22, 2007

pohaca


i've a new life coach..

Thursday, March 15, 2007

göreli


bişi yapmak istiyorum ama naapmak istediğimi bilmiyorum. hani böyle canın bişi ister buzdolabına gidersin de ne yiyceni bilemezsin kapağı açıp bakarsın o arada annen bağırır arkadan kapat buzdolabının kapağını die. evet bu. ne istediğime karar veremiyorum. çok da boş bi post olucak büyük ihtimalle bu, zaten aslında içerik falan diil sadece bayadır yazmamışım o sebeplen yazıyorum. 2 ay olmuş bunu açalı 2 sene gibi gelio ne garip. işte izafiyet diye boşuna dememiş einsteincığım.


"Farklı hızda hareket eden cisimlerin uzay-zaman referansları birbirinden farklıdır."

*ah ah hep bi alt metin yazıyorum da kimse anlamıycak ne kötü.

Sunday, March 11, 2007

gözde

(12:20 AM) taylan:
özlemini duyduğun günler gibi yasa
(12:20 AM) taylan:
öyle ol yani
gözde ol

monkeys


Sunday, March 4, 2007

a million dolar hotel

madem anılarla dolu bi gece yaşıyorum, neden million dolar hotel için bir kaç şey yazmıyım? bu film pek sevgili ajan insanının bana kazandırdığı bir kaç önemli ayrıntıdan biridir(ya çok alakasızda, otostopçunun galaksi rehberinden parçalar okuyup bütün gece ingilizce konuştuğum günler geldi aklıma haha). (bir diğer ayrıntıda mustafa hakkında herşeyi izlerken zırıl zırıl ağlayıp senelerce alay konusu olmam bunun devamında dismissed e kadar uzanan dedikodu çılgınlığımızdır.)
filme geri dönmek gerekirse, hayatımızda izlediğimiz en güzel intihar sahnesiyle , insanın böyle saf ve de aşık olup böyle de güzel ölmesi gerektiğini düşündürürken bir o kadar da en vazgeçtiğimiz zamanlarda bile içimizi life is perfect umuduyla doldurabildiğidir.

after i jumped it occurred to me life is perfect, life is the best, full of magic, beauty, opportunity... and television... and surprises, lots of surprises, yeah. and then there's the best stuff of course, better than anything anyone ever made up, 'cause it's real, it's you...

ah

kendi arkadaşlarımı, beni tanıyan insanları, kendi hayatımı özledim. birilerine kendimi anlatmaya çalışmaktan, alışmaya çalışmaktan, uyum sağlamaya çalışmaktan yoruluyorum. beni bilen, bildiğim insanlarla olmayı özledim.

Friday, March 2, 2007

mört

yuh oha mart oldu. ne zaman bitti şubat daha yeni ocaktaydık.

Monday, February 26, 2007

çıkarın beni burdaaağn

aaAAaaaAa bu ne beee.. istemiyorum ben çalışmak falan. evimde huzurla kahvaltı yapmak saatlerce pijamalarımla oturmak hiç çıkmadan yataamda tv izlemek istiyorum. çalışmak bişileri idare etmek bana göre diil aaa.. evimin kadını çocuklarımın anası olmak istiyorum. hiç olmadı bi lorelai gilmore bi rory gilmore olmak istiyorum. neyim eksik benim onlardan. hızlı konuşmaksa hızlı konuşmak, seri ve anlaşılmaz cümle kurmak hepsi bu bünyede mevcut. neden sabah uyanıp ayh bugün de önce çıkıyım bi starshalowda (evet öyle yazılmıo) geziyim gidip 8 fincan kahve içiyim ben yolda yürürken arkamda müzik çalsın modu yaşayamıorum ben yaaaa.. ya da neden benim how i met your motherdaki gibi ayrılıp ayrılıp barıştığım ama hiç vazgeçemediğim bi sevgilim yok. neden bana birisi gidip o mavi şeyden almıo.. nedeeeen amaa yaaa neden ben de dizi gibi yaşayamıorum. isyankar ve bir o kadarda hırslıyım bugün. sonu nereye varıcak oldukça merak ediyorum. ayrıca bu postu atarken bir kez daha okumayı planlamıyorum zira bi okadar saçma olduğu için büyük ihtimalle kendimi engelleyemeyebilirim. susuyorum ve gidiorum. makyaj yaparak kendini iyi hisseden bir insan oluciim az sora. biri beni durdursun. bu kabusa son versin. evimde mutlu ve huzurlu, şirinlerle beraber yaşıyım. ayrıca o kargamel diil gargamel. ah be çizgi film izlemeyi de özlemişim bak şimdi düşündüm de. çıkarın beni burdan ben deli diilim.

Sunday, February 25, 2007

mahrem

kırk yamalı tek iplikli şaman kisvesi gibiydi
ayna kırıklarındaki aksi
İpliği çekince dağılacaktı, dağıldığında bile bir aradaydı.
gelişigüzel saçılmıştı,
gelişigüzelliğinde bir nizam vardı.
sonsuzdu zaman, sınırsızdı mekan
öyleyse bu kalıpta niçin sıkışıp kalmıştı?
makası aldı ve
ismiyle mühürlenmiş hikayeyi kırptı;
kırpıkları zamanlara ve mekanlara saçtı.

bir başka zamanda,
çok çok sonra ya da pek yakında,
ve bir başka mekanda,
çok çok uzakta ya da hemen burada
bir daha dönmemek üzere bu dünyaya
hemen şimdi yok olmalıydı.



*koteyşında sınır tanımam, tanıyanı sevmem.

Saturday, February 24, 2007

42

-hayatın anlamı?
-42
-tamamiyle

Wednesday, February 21, 2007

pause

pause'da yaşamayı sevmeye alışmaya önemsememeye başlama durumu.. (evet bigün ben de cümle kurabilicem)
push the button!

(herşeyin akıp geçmesini bitmesini beklemek, etrafınızda dönen dünyaya sabitlenip sadece olduğunuz yerden bakmak, aklın kafanın beynin rahat olması. sakinleşmek durulmak, kabullenmek.)

Tuesday, February 20, 2007

apple


renk


bu sıkıcı havadan ağız büzerek kurtulma çabası.. uyuz diil benim blogum. ayrıca koteyşın seviyorum. ayrıca dünya tarihi kitabını okıyıp herkesten kültürlü olucam. evet inanıorum. EFENDİLER!!!!!

Douglas Adams;

  • I may not have gone where I intended to go, but I think I have ended up where I needed to be.
  • Nothing travels faster than the speed of light with the possible exception of bad news, which obeys its own special laws.
  • The major difference between a thing that might go wrong and a thing that cannot possibly go wrong is that when a thing that cannot possibly go wrong goes wrong it usually turns out to be impossible to get at or repair.

Monday, February 19, 2007

21

all i need is 21 days?

hiç..

bu şehirde tek başıma, o hiç biyere ait olamayanların kendilerini buldukları yerde kocaman bi hiçlik, biraz yaşanmışlık biraz hayal, biraz kırıklarım ve hissizliğim. sonradan vurmasını beklediğim gidişlerin hiç değişmez boşluğu. . o ansız acılar olmasa yaşadığımı hissettiren belki sadece varlığımı anlamak için kanatıcam yaralarımı. kocaman bi hiçlik.. unutulacaklar, insan bu kadar mı kolay alışır. ne zaman parçam oldu bu benim. ne zaman bu rutine kapıldım. ne zaman hep kaçtığım hep uzak durduğum inancın içine bi kez daha gözümü kapayıp girdim. inancımı kaybettim, alışık olduğum bu şehirde alışık olduğum "bana" , geri dönüş yolculuğuna tek başıma başlıyorum yine. korkmuyorum, üzülmüorum. belki benden götürdüğün tek şey olan inancım zaten bana ait diildi..

ve hiç bişey hissetmiyorum..

Sunday, February 18, 2007

kinyas & kayra

Kabul etmeliyim ki altı milyar insanın yerine düşünüyorum. Altı milyar insan adına yaşıyorum. Ben öldüğümde altı milyarda ölmüş olacak. Şimdilik hayattayım. Korkmaya gerek yok! Günahlarınızı ben unuturum. Siz işlemeye devam edin…

İçi ne kadar doldurulursa doldurulsun ,yine de hafiftir hayat.çünkü altı deliktir.delikse ölümdür! bütün kazançlar bu delikten akıp gider..

O kadar istedim ki gerçek bir duyguyu içimde hissetmeyi! Eğer pişmanlık hissedersem devamı da gelir, diyordum kendime. Sevmeyi bile öğrenebilirim yeniden, diyordum. Yeniden bir insan olabilirdim. Ama şimdi anlıyorum ki benim için artık çok geç. Ne bir pişmanlık duyuyorum, ne de gözpınarlarım ıslanıyor. Hiçbir şey hissetmiyorum. Hiçbir şey...

Wednesday, February 14, 2007

an itibariyle..

kendimi film izlemeye, kitap okumaya ve de yemek yemeye adamış bulunuyorum. yemek ve tatlı yapmak da bu karara dahil olup yosun haplarım sayesinde hiç kilo almıycağımı düşünmekteyim.

ayrıca nası bi insanım ki ben aldığım 3 kitabın sadece birini bitirmiş bir diğerinin de yarısını okuyabilmişim bi ayda. ne biçim sosyologsun demezler mi adama?

ayrıca (evet ikinci ayrıca) akıl sağlığımın tehlikede olduğunu düşünmekle beraber bu konuda herhangi bir önlem almayı planlamamaktayım, zira 24 yıldır bu bünyenin bu gibi durumlarda kullanacağı bi taktik geliştirmiş olmasını umuyorum. geliştirmediyse ve bu şekilde bi bünyem olduğu ortaya çıkarsa da o bünyeyle herhangi bi temasta daha bulunmayı düşünmüorm. (evet kendi bünyemden uzaklaşma kararı olabilir bu.. bilmiorum ben de anlamadım yazarken. )yaşama bakışım ve olayları değerlendirişim bu şekildeyse değerlendirmiyorum ulan ben olay falan. bakmıorum da. yaşamaya kanalize oluyorum, durum değerlendirmesi insanı modumu devam ettirmiyorum. bünyeme kurban olıyım(run gözde run) (bir çelişkiden diğerine nasıl koşulur?) (çelişkiler arasında alınan yollar bir yakınlaşma unsuru mudur?)(zihinsel olarak koşarken bi insan zayıflar mı?) (koşarak kendimden ne kadar uzaklaşabilirim?)

Sunday, February 11, 2007

rüya

rüyalar gerçek yaşamı farkedebilmemiz içindir. uyandığımızda gerçeği daha sağlam algılarız. hiç rüya görmemiş olsak gerçek bu kadar yalın ve dokunulabilecek kadar net olur muydu?

Saturday, February 10, 2007

reconstruction

if you're my dream, i'm yours..

Wednesday, February 7, 2007

liseee

karnım ağrıo şu an gülmekten. tam bi saat ağlama krizi boyutunda kahkaha attım. nasıl güzel geçmiş benim lise yıllarım ya. nursenle esra az önce bendeydi. eski günlüğümü okuduk. o kadar anlamsız ki bisürü şey. ben ondan hoşlanıyorum o da benden ama o şuyla çıkıo falan die bi sürü aptal cümle var ahaha. hatta "annem aydın çarşısına gitmemi istedi, bende neden olmasın diye düşündüm" die bi cümle kurmuşum. hahah hangi gerizekalı çocuk neden olmasın diye düşünür ya. annen demiş gidiceksin işte. hele o basket maçları, evde verilen yılbaşı partileri. mesela 97 yılına önce benim ananemin evinde sora da erenlerde devam eden bi parti silsilesinde girmişiz. acaip güzel yıllarmış kesinlikle..

Tuesday, February 6, 2007

amat..


Amat; İbranice'de "gerçek" demektir.
"ilk kez öldürdüğünde bir değil sanki bin kişiyi öldürmüş gibi olursun. yeni doğmuş ve annesi tarafından emzirilen o bebeği öldürmüşsündür. babasının başını okşadığı o çocuğu da, bir genç kıza aşkını ilan eden o delikanlıyı da zavallı bir kadının kocasını da, savaşa giderken ailesi tarafından uğurlanan o masumu da... bütün bu kişileri öldürmüş olursun. ikinci kez birini öldürdüğünde alt tarafı bir tek kişiyi öldürmüşsündür. üçüncü kez ise kimseyi öldürmüş sayılmazsın"

Friday, February 2, 2007

çocuk..

bazen oğlan çocuu olmam gerektiğini düşünüorum. ya da hep bi oğlan çocuu olarak kalıcağımı. anladım ki ben tam kendimi koca kız! gibi hissetmeye başlayıp o şekilde davranırken bi anda eh bu ne be kaprisli misin sen cevabı gelince direk savunmaya geçip oğlan çocuu moduna geri dönüorm. evet böyle daha rahatım belki bilmiorm. belki bigün büyür bu moddan çıkarım belki. rahatsız mıyım onu da bilmiorm. aman be ben pek bişi bilmiorm zaten bu aralar. anladığım şeyler yanlış ya da farklı çıkıo. en iyisi her zaman beklentiyi en altta tutmak. galba bu aralar gözden kaçırdığım nokta bu.

Tuesday, January 30, 2007

marvin the paranoid android



  • "My capacity for happiness," he added, "you could fit into a matchbox without taking out the matches first"

"Why should I want to make anything up? Life's bad enough as it is without trying to invent any more of it"

  • "I think you ought to know I'm feeling very depressed."
"Trillian: "that's just fine, really... just part of life."Marvin: "Life. Don't talk to me about life."

"Pardon me for breathing, which I never do anyway so I don't know why I bother to say it, oh God, I'm so depressed. Here's another one of those self-satisfied doors. Life! Don't talk to me about life."

"Life," said Marvin dolefully, "loathe it or ignore it, you can't like it."

"I could calculate your chance of survival, but you won't like it."


Zaphod: "Freeze!"
Marvin: "Freeze? I'm a robot, not a refrigerator."


Arthur: "Marvin, any ideas?"
Marvin: "I have a million ideas. They all point to certain death."



Paranoia is good...

Monday, January 29, 2007

bilenzik

büyüyünce çingene olucam. of içim sıkılıo çok feci.
p.s: sanırım senin blogunda biişi yok dienler haklı.

Sunday, January 28, 2007

no more chocolate

sarışınlığa tekrar bi adım daha yaklaştım. oksijenli suyla açılmışa benziyen almancı saçlarım var artık..

Saturday, January 27, 2007

nemo..


evet kayıp balık nemo niaha

beytepe ardından..

6 buçuk sene.. 6 buçuk senem Beytepe'de geçti. bazısı iyi bazısı kötü bazısını da hiç hatırlamadığım bi sürü anım oldu oraya ait. hayatımın en fırtınalı en eğlenceli en rahatsız dönemini, en büyük hayallerimi, en büyük hayal kırıklıklarımı, en büyük kayıplarımı orda yaşadım. kendimi oraya hiç ait hissetmediğim zamanlar oldu. bazen de kendim olabildiğim tek yerdi. bunları düşünmeyi hep erteledim ama 2000 yılında oraya ilk gidişimle şu andaki gözde arasındaki farklara bakınca ağlasam mı gülsem mi bilemiorum. bi tarafım keşke dio o zamanki gibi olabilsem. bi tarafımda yaşadığım herşeye rağmen hayatımın en eğlenceli dönemi olduğunu sadece güzel şeyleri hatırlamaya çalışmam gerektiğini söylüo. o kadar çok insan gelio ki aklıma orayı düşününce. birinci sınıfta onlarsız nefes alamadığım insanlar ben o okuldan ayrılırken beni hatırlıolar mı acaba? ya da ben onları yolda görsem nası bi tepki veririm? kendine en yakın olanı kaybettiğinde hiç kimsenin olamıycağı kadar uzaklaştığını bi kere daha farkettirio tüm bunlar. kesinlikle birinci sınıftaki kadar eğlenceli olmayı, üçüncü sınıftaki kadar umursamaz olmayı ve şimdi ki kadar gerçekleri görebilmeyi istiyorum. ama o dönemleri birer birer yaşamak belki de beni duruma getirdi. bilmiyorum. sadece hem beytepeyi, hem orda yaşadıklarımı herşeyi çok özlüycem. şimdi yeni bi dönem başlıo. korkularım var ama hiç birisi başa çıkamamaktan diil hayatla. sadece o kadar eğlenemiyceim, o kadar umursamaz olamıycağımı bildiğim için. 6 beytepe şenliği,nacho, city, can baba, edebiyat.. inanamıyorum bu kadar çok şey yaşadığıma..bu postla beraber hayatımın bi döneminin daha bitmesi ne garip..

Friday, January 26, 2007

MEZUN!

mezunuuuum. evet. ben dahil kimse inanamasa da mezunum. herkeslere haber verildi. herkesler mutlu. hayatımda yaşamadığım heycanı yaşadım.
nese bi süre insanlar bana ismimle değil mezun olarak seslenirse mutlu olurum.

black sheep


sıkıntı..

ani ruhsal değişimlerimden nefret ediyorum. bi gün önce çok çok mutluyken bi gün sonra bunalımın eşiğine gelmekten ve hemen bi kaç saat sonra yine gülmeye başlamaktan..ben mi dengeli diilim duygularım mı bilmiyorum. aklıma gelen kötü şeyler ordan kayboldukları anda bütün sıkıntılar sona erio..ama herşeyin ortasında bu ruh hali çok sıkıcı. depresif olmaktan yoruluyorum böyle günlerde. nası gider insanın enerjisi bi anda..nası bırakası gelir herşeyi. ne bu nasıl bişi..bi yanım eksik..geri gelsin hemen.

Thursday, January 25, 2007

umay umay

senin bana hediye ettiğin cesaretle, aşktan büyüyen ellerimle sanki yeni bir hikayeye başlıyorum.







Sunday, January 21, 2007

öylesine..

buraya yazarken bişiler düşünerek yazmak istemiyorum ben. duygusal bişi olsun die ya da mesaj veriim die olmasın. öylesine olsun sadece benim olsun. ne düşündüğüm olsun. sıkıntılarım olsun paniklerim olsun..

ajan is back.


Saturday, January 20, 2007

Friday, January 19, 2007

final..

dün yazmaya çalıştığım postun internetsel durumlardan yok olmasına sinir olup ne duygu ne de his belirtiorum bu postta. evet dün son sınavıma girdim. hayatımın son finali olmasıdır tek temennim. bide sanki hayatımın cumasıymış gibi gelmişti dün..ondan sora hep haftasonu gibiymiş..bugün işe gelince öle olmadığını anladım. perşembeye kadar panik devam etsin.

Wednesday, January 17, 2007

metro v.s 220




Metroya binmekten hiç hazetmiorum ben. Böyle o karşılıklı oturmalardan, göz göze gelme zorunluluğundan, uyumak istediğinde kafanı koycak bi yer olmamasından sonra orda inip bi de servise binmek zorunda olmaktan nefret ediorm. Keşke hep otobüsle gitsem heryere(araba alana kadar niehds). Müzik dinlesem, kitap okusam, boş boş düşünsem, uyusam sora bi uyansam evin önünde olsam. Kesinlikle ben bir otobüs insanıyım.

Bi de paranoyam var gerçekten.. Hatta en büyük kabuslarımdan biri beklerken biri gelip tam metronun önüne beni iticekmiş geliyo. evet oldukça paranoyakça bi yaklaşım ama neden olmasın yani. bütün sorunlar, saçmalıklar, arızalar beni bulmuo mu neden olmasın neden bana denk gelmesin. why does it always rain on me dostum ahaha

kahve


Burger King'te kahve içerken heycanlı bişiler anlatılmamalı. Anlatılıosa sakin anlatılmalı. Üste dökülüosa o kahve bi şekilde uygun yere dökülmeli. Etrafa oraya buraya saçılmamalı. Oraya buraya saçılan kahveler umursanmayıp hiç bişi olmamış gibi konu anlatılmaya devam edilmemeli.

Monday, January 15, 2007

amaaaa alkol..

çok uzun bu post sevmiorm ondan edit yapıcam hemen.
burdaki eski postun özü çok içerseniz kendinize gelemezsiniz bi hafta bayılırsınız. ama yine de ertesi gün çay kahve içmeyin bol su için, meyve suyu için, muz yiyin patates yiyin ama yağlı yemeyin. bi de baş aarısı için ilaç alırsanız mideniz kötü olur. ha bi de çok uyuyun dışarı çıkıp hava alın, duş alın ama içerde alın onu. evet bunu 8 sayfa anlatmaya gerek yok özetledim ben.

lost..




herşeyin çıldırdığı zamanlar. karın ankaraya yağmasıyla beraber benim tüm haftam çıldırdı. bi yandan dersler bi yandan iş bi yandan hayat.. kabusla rüya arasında devam eden günler. sadece hiç yataktan çıkmadan bi hafta uyumak herşeyden uzaklaşmak istiorum. ya da böle 14 saat sürücek bi yolculuk. sadece boş bakmak hiç bişi düşünmemek, hiç bişi için panik olmamak, mezuniyete ne kaldı die sormamak istiorum. son finalime 3 gün var. tek sorunlu ders. hepsi geçsin hepsi bitsin.

Friday, January 12, 2007

manilla sunrise

you're not who you are, you're only what other people think you are.

fishism.

Thursday, January 11, 2007

sis..

sis basınca ankarayı daha çok seviyorum onu farkettim bugün. tam bi korku filmi moduna girio heryer..turuncu sokak lambaları yavaş yavaş ilerleyen arabalar.. sanki buffy bi yerden fırlayıp vampirleri avlamaya başlıcakmış gibi.. ya da angel herhangi bi sokak lambasının arkasına saklanmış gizem yapıomuş gibi.. korkutucu olmasına rağmen kesinlikle kar yağdığında ve sis varken daha çok seviyorum burayı. inanılmaz huzur verici o boş sokakta yürümek..sessiz sakin bi filmin içinde her an heycanlı bi macera başlayabilirmiş ya da başlamayabilirmiş gibi..sanırım bunların yanında saçma gelen şey bu aralar mor ve ötesi-kördüğüm dinlemeye takmış olmam.. nieyse garip bişekilde adam direk benim orda olduğumu biliomuş da sölüomuş gibi gelio dinlerken..evet ihtiyacım olan şey huzur orası kesin.

Monday, January 8, 2007

i need to believe..




Ally : I need to believe that it works.
Billy : What works?

Ally : Love.

Couplehood.

Partnerships.

The idea that people who come together, they stay together.

I have to take that to bed at night, even if I'm going alone.

That's a McBealism.

böhz isimli post

gözlerim açılmıo ateşim hat safhada ve nefes almakta zorlanıorm. durumum tam anlamıyla rezalet. rezalet olan bir diğer şeyse sınavım iirenç geçti. gerçi olumlu bi yanı iyi ki çalışmamışım çalışsam da bişi farketmezmiş. artık hocanın insafına kaldım. hastalık iirenç bişi. ölesine bişiim yokken naz yapıp hastayım dediğim günleri özledim. evet şimdi de naz yapıorm ama cidden çok feciyim. azımda yüzümde ateşten yaralar çıktı. aahha ne acındırdım kendimi yannız. banka hesap no veriim de tam olsun bari. bir bağış hayatımı kurtarabilir.

Sunday, January 7, 2007

sakin olmalıyım..

saat 18.20 itibariyle ödevimi tamamladım.

big bang..



bütün ertelemelerimi ertelediğim o gün geldi. yapabiliceğim herşeyi max. bugün yapmam lazım. önce ödevi tamamlıcam.. sora çağdaş sosyoloji teorileri çalışıcam. sora da nicel araştırma metodları çalışıcam. patronumun işletme yönetimi üzerine söylediği bi söz kulaklarımda yankılanıo. "her iş kendine ayrılan zamanı doldurur" my time is over. sanırım. bu arada hastalık boyutum oldukça ilerlio ama bu dün beni alışveriş yapmaktan alıkoyamadı. bu başka bi postun konusu olucak ama. az önce uyanmış olmam sebebiyle bi plana ihtiyacım vardı. burda başladım ben de..